26 Aralık 2011 Pazartesi

Bi Çaresi Bulunur...


Evet hayat bazen adil davranmıyor değil mi? Her şey üst üste geliyor ve sanki biri bizimle sürekli uğraşıyor gibi hissederiz. Bazen hayatın omuzlarımıza koyduğu yükü taşımakta zorlanırız ve bu yükün sürekli artıyor olmasından yakınırız ama diğer yandan da nefes almaya devam eder hayatımızı devam ettirmeye çalışırız. Benim yine pas geçtiğim ve çok sonradan haberdar olduğum şarkılardan biri… Garip bir dinginliği var şarkının ve “Umut hala var, işte oralarda bir yerlerde” diyor sana

Şu sıralar kendini iyi hissetmeyen ve bişeylerden bıkanlara gelsin…


22 Aralık 2011 Perşembe

Alsak Alsak Yılbaşında Ne Alsak???

Yılbaşında acaba eşime ne alsam? Acaba bu sene manitaya ne alsam diyen çaresiz erkeklere ithaf ettiğim yazıma başlıyorummmm :)
Biraz alışveriş sitelerinde gezdikten sonra üşenmedim sizler için alternatifler buldum. Artık fikriniz de var. Eeee ne duruyorsunuz? Haydi kolay gelsin...


Şık Bir cüzdan mesela...

 Ya da hoş bir parfüm seti ki yılbaşının klasik hediyelerinden biridir kendileri...
 Pijama da bir diğer alternatif...
 Güzel bir elbise hangi kadını mutlu etmez ki... :)
 Takı ise her zaman bir kurtarıcıdır...
 Bu sene leopar moda mıydı ne??? :) Olmasa bile ne farkeder ki? Her kadının leopar bir eşyası olmalı :) 
 Bu saatler de çok şirin amaaa :)


 Aaaa burda bi elbise daha varmış :)
 O çizmelere bakabilmek için kafasını vitrine gömmüştü dimi? Haydi onu sevindirin :)

14 Aralık 2011 Çarşamba

Telefon Kütüphanesi Projesi Başladı!

Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı (GETEM) olarak, Türk Telekom ile yapılan işbirliği sonucu, Türkiye’nin ilk telefon kütüphanesini hayata geçirdiğimizi siz değerli kullanıcılarımızla paylaşmaktan kıvanç duyuyoruz. Telefon Kütüphanesi Projesi ile yüzlerce sesli kitap 0 800 219 91 91 numaralı telefon üzerinden görme engelli GETEM üyelerimize ücretsiz olarak sunulmaya başladı.

GETEM ve Türk Telekom işbirliği ile hayata geçen Telefon Kütüphanesi Projesi kapsamında görme engelli üyelerimiz  GETEM’deki yüzlerce kitabı ücretsiz olarak dinleyebilicek.

Görme engelli tüm vatandaşlarımız  GETEM’e engelli olduklarını belgeledikleri rapor veya özürlü kimlik fotokopilerini yollayarak üye olduktan sonra aldıkları şifreleri ile sesli kitaplara ücretsiz olarak erişebilecekler. Sadece ev telefonları üzerinden faydalanılabilecek olan Telefon Kütüphanesi Projesi’nin kullanıcıları; dilediği kitabı seçme, bir sonraki ayrımda kaldığı yerden devam etme veya bölümler arasında ileri geri gidebilme gibi seçeneklere de sahip.

Bilindiği gibi Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde çalışmalarını sürdüren GETEM’e bu adresten üye olabilir,  binlerce sesli ve elektronik kitabı internet üzerinden ücretsiz olarak dinleyebilirsiniz. Bu projeyle, bilgisayar ve interneti kullanma olanağı bulunmayan görme engelliler de ev telefonları  üzerinden dinleme imkanına kavuşacaklar. Zamanla telefon kütüphanesinde bulunan sesli kitap sayısını da hızla arttırmayı amaçlıyoruz.

Sistemi kullanmak ise çok basit. Öncelikle Bir Telekom şifresine ihtiyacınız olacak. Tüm GETEM üyelerine bir şifre tanımlanmış durumda. GETEM ana sayfasında kullanıcı adı ve şifrenizi girdikten sonra açılan ekranda “Telekom Şifrenizi Öğrenmek Veya Bilgilerinizi Güncellemek İçin Tıklayınız” bağlantısına girin. Sayfanın hemen başındaki 6 haneli Telekom şifrenizi ekran okuyucu kullanıyorsanız H harfine basarak bulabilirsiniz. Şifrenizi öğrenmek için, 0212 359 7538 nolu telefon aracılığıyla GETEM’i de aramanız mümkün.

Şifrenizi öğrendikten sonra, 0 800 219 91 91 numaralı telefonu aradığınızda, İlk aşamada size 6 haneli Telekom şifreniz sorulacaktır. Vverilen şifreyi tuşlayın. Ardından karşınıza 3 seçenek gelecek: kitap koduna göre seçim yapma, kitap ismine göre seçim yapma, ve bıraktığınız kitap ve bölüme devam etme. Dinlemek istediğiniz kitap kodunu biliyorsanız, 1 tuşuna basın ve istediğiniz kitap kodunu girin. Aşağıda Şu an telefon kütüphanesi sisteminde bulunan kitap isimleri ve kodlarını bulabilirsiniz.
Eğer kitap ismine göre seçim yapmak istiyorsanız 2’yi tuşlayın. Bu aşamada önce size, Yerli Roman, Yabancı Roman, Anı Mektup gibi kitap kategorileri sayılacaktır. Dilediğiniz kategoriyi seçtikten sonra, o kategori altında listelenen kitap isimlerini duyabilirsiniz. Dinlemek istediğiniz kitap numarasını tuşladığınızda kitap okunmaya başlanacaktır.

Kitap okunurken, 4 ve 6 tuşlarıyla ayrımlar arasında dolaşabilir,  Telefonu kapadığınızda, dilerseniz bir sonraki aramanızda, kitaba en son bıraktığınız ayrımdan devam edebilirsiniz.
Sistemin yalnızca sabit hatlardan aranabildiğini, cep telefonu, bilgisayar gibi noktalardan sistemin aranamadığını önemle hatırlatırız.
GETEM’e üye olmak için tıklayın

bağlantısına tıklayıp üyelik formunu doldurun. Ardından görme engelli olduğunuza dair sağlık raporu veya özürlü kimlik kartınızı 0212 359 4647 nolu faksa gönderin. Üyeliğiniz onaylandığında Telekom şifreniz de e-postanıza gönderilecektir. Bilgisayar kullanarak üyeliğinizi gerçekleştiremiyorsanız, 0212 359 7538 Nolu telefon aracılığıyla GETEM’e ulaştığınızda sizlere yardımcı olmaktan mutluluk duyacağız.

Bu projenin Daha engelsiz bir yaşama doğru atılmış bir adım olmasını dileriz.
GETEM Ekibi

Kaynak: Burada

NASIL GÖNÜLLÜ OKUYUCU OLUNUR?

Gönüllü okuyucu olmak için, GETEM'in internet sitesindeki formu doldurduktan sonra beş dakikalık bir deneme kaydı yolluyorsunuz. Sonra, listeden okumak istediğiniz kitabı
seçerek sesinizi kaydediyor, CD ile üç ay içinde GETEM'e ulaştırıyorsunuz. Okuduğunuz kitap, GETEM'in dışında birçok sesli kütüphanenin arşivine de giriyor

10 Aralık 2011 Cumartesi

Bizim Ailede Aralık Ayları Hiç Sevilmez...

Bizim ailede Aralık ayları hiç sevilmez çünkü hep Aralık ayında kaybettik en sevdiklerimizi, en yakınımızdakileri...
Önce 5 Aralık 2007'de henüz İstanbul'da yaşamaya yeni alışmışken, kurulumu düzenimi göremeden kaybettik dedemi... Bir gece, aniden... Gecenin bir yarısı çalan telefonla kendimizi otobüste bulduk abimle... Rahatsızlandı diyorlardı ama biliyorduk o artık bizimle değildi. Hep başkalarının başına gelir sanıyorduk ama bi gün bizim evimize de düştü ölüm denen hayat gerçeği...
Dedem benim hayatımdaki en özel insandır, bizim onunla ilişkimiz bambaşkaydı çünkü... dede-torun ilişkisinden öte ama baba-evlat gibi de değil... Düşünün ben küçükken dedem kahveye okey oynamaya gittiğinde Hulusi Kentmen'in onun oyun arkadaşı olduğunu sanıyordum. Evet onu çok özlüyorum ama iyi ki dedemmiş benim
Bundan 3 yıl sonra da babamı kaybettik. Ne olduğunu bile anlamadan kayıp gitti elimizden... Haziran ayında teşhis kondu ancak çok geç kalınmıştı... Sadece 6 ay yaşatabildik. Sonra o da gitti...
Biliyorum son olmayacak ama artık Aralık rahat bırak bizi...

Hasretler ayrılıkla başlar 
Yanar yürek sessizce ağlar 
Bütün anılar canlanıverir 
Sanki hiç bitmemişler gibi 

.
.
.
İçin için har gibi 
Kaplar bütün benliğimi 
Bir garip olursun bunun ardından

8 Aralık 2011 Perşembe

Meyveleri Saklayalım Ama Unutmadan Yiyelim...

Haftasonu pazardan ya da marketten gözümüze güzel görünen bi sürü meyve alırız. Gözümüz doyar ancak haftaiçi üşendiğimiz için bi çoğunu yemez ve çürütürüz. Ertesi haftalarda biraz tepkili davranıp yenmiyor atılıyor diye protesto ederiz meyve reyonlarını ama sonra bu kısır döngü başa döner ve yine alırım elmaları, muzları, portakalları… Mevsim kış ya bu yüzden kış meyvelerinden bahsediyorum galiba devamlı J

İşte size küçük ipuçları… Belki uygularsanız sizin meyveler de daha uzun süre taze kalır. Bu arada üşenmeyin ve yiyin tabi o meyveler bu yöntemlerle sonsuza dek sağlam kalmaz. Benden söylemesi J

Elma
Genel olarak elmalar serin, karanlık yerlerlerde saklanır. Soğuk bir mahzeniniz yoksa elmaları plastik bir torbaya koyarak buzdolabının serin çekmecesinde muhafaza ediniz.

Portakal
Serin, karanlık bir yerde birkaç gün muhafaza edilebilir, fakat ideal olarak ömürlerini 2 haftaya kadar uzatabilmek için buzdolabında tutulmalıdırlar.


Mandalin – Greyfurt
Taze greyfurtları serin, iyi havalandırılmış yerlerde bekletin. Greyfurt bekletmenin en iyi ısı düzeyi 10 – 13 C derecedir. 

Limon
Limon iyi havalandırılmış serin bir yerde muhafaza edilmelidir. Limon bekletmenin en iyi ısı düzeyi 7-9 C derecedir. Limon dilimlerinin taze görünümünü korumak için kapalı kaplarda buzdolabında muhafaza edin. Buzdolabında dilimler 4 güne, tüm limonlar ise 2 haftaya kadar taze kalırlar. 

Şeftali
Şeftaliler çabuk bozuldukları için sadece birkaç gün içinde tüketeceğiniz miktarda satın alın. Tüketimden hemen öncesine kadar yıkanmamalıdır. Oda sıcaklığında muhafaza ederken hava akımının sağlanması için birbirlerine değmemelerine dikkat edin. Satın alındıklarındaki olgunluk durumuna bağlı olarak taze şeftaliler oda sıcaklığında 3-4 güne kadar muhafaza edilebilirler. Buzdolabında muhafaza ömürlerini en fazla 1 veya iki gün uzatır. Şeftalilerin rutubete ihtiyacı vardır. Bu sebeple buzdolabına plastik bir torbanın içerisinde koyun. 

Erik
Olgun erikleri plastik torbanın içerisinde bzdolabına koyun ve 4 gün içerisinde tüketin. Tüketimden hemen önce yıkayın. Erikler sonradan tüketilmek üzere dondurulabilirler. 

Nar
Meyve bütün olarak serin, kuru bir ortamda 1 ay veya buzdolabında 2 aya kadar muhafaza edilebilir. Taneleri hava geçirmez bir torbanın içierisinde dondurularak 1 yıla kadar muhafaza edilebilir. Taze suyu buzdolabında tutularak 2-3 gün içerisinde tüketilmelidir. 

Çilek
Çilekler en kısa zamanda yenilmelidir ve tüketmeye hazır olana kadar yıkanmamalıdır. Çilekleri muhafaza etmeniz gerekirse, sıkı kapanmış bir kabın içerisinde kağıt havlu üzerine yerleştirerek buzdolabında 2-3 gün muhafaza edebilirsiniz. Çilekler kolaylıkla dondurulur. Yavaşça yıkayın, kurutun ve saplarını alın. Pasta pişirme kağıdının üzerinde dondurun. Donduklarında hava geçirmez kilitli plastik torbaya yerleştirerek havasını bir kamışla çekin ve kapatın. Buzlukta 6 aya kadar muhafaza edebilirsiniz. 

Kiraz
Yıkanmamış kirazları plastik bir torbanın içerisinde buzdolabına koyun, ve yemeden hemen önce yıkayın. Taze kirazlar 2-4 gün içerisinde tüketilmelidir. 

Muz
Muz en iyi doğrudan ısı ve ışıktan uzak tezgah üzerinde muhafaza edilir. Buzdolabına koymak olgunlaşmasını günlerce engeller. Buzdolabında kabukları kahverengiye dönsede meyvenin kendisi iyi durumdadır. Buzdolabından çıkartılan meyvenin tam tadına kavuşması için oda sıcaklığına ulaşması beklenmelidir. 

İncir
Taze incirlerin bozulmalarını yavaşlatmak için soğuk tutulması önemlidir. Hemen tüketiniz veya plastik bir torbanın içerisinde buzdolabınızın en soğuk yerinde 2 güne kadar muhafaza edebilirsiniz. İncirler kapalı bir kabın içerisinde tüm, soyulmuş veya dilimlenmiş olarak dondurulup 10 - 12 aya kadar muhafaza edilebilir.


4 Aralık 2011 Pazar

Benim Hala Umudum Var


benim hala umudum var
isyan etsem de istediğim kadar
inad etsem bile bırakmazlar sahibim var
benim hala umudum var
seviyorlar bazen soruyorlar
hayran hayran seyret ister katıl ister vazgeç

güzel günler bizi bekler
eyvallah dersin olur biter
boyun büküp önünde
ağlasam sessizce
şu garip gönlüm affolur mu?
bu firtina durulur mu?
benden adam olur mu?
korkarım, aşka zararım dokunur mu?

elveda sana yeter tamam
bitsin artık bu dram bu fotoroman
ham meyvayız hala koparmışlar dalımızdan

güzel günler bizi bekler eyvallah dersin olur biter
güzel günler bizi bekler eyvallah dersin geçer gider
bıraksam kendimi şöyle oh ne rahat
bu da geçer gülüm yaşamana bak

alınacak dersler var sorulucak sorular bu da geçer gülüm bizden bu kadar

benim hala umudum var
isyan etsem de istediğim kadar
inat etsem bile bırakmazlar sahibim var

3 Aralık 2011 Cumartesi

Üç Renkli Börek

Geçen hafta sonunda yemek yapma isteğim geri geldi ve uzun zamandır denemek istediğim tariflerden biri olan Üç Renkli Börek i denedim. Biliyorsunuz ki rejimdeyim bu yüzden sadece bir dilim yemekle yetindik eşimle birlikte. Kalan ise olduğu gibi şirkete :) Çok beğenildi, bir çırpıda yendi :) Tarif aslında internette bir çok yerde var ama ben Elele dergisinin Ekim sayısından aldım. Birazcık da değiştirdim. Resim kötü ama tadı enfessss


Malzemeler
4 Yufka
750-1000gr Ispanak
4 Adet Havuç
360 gr Çemensiz Pastırma (Namlı'nın vakumlu paketlerinden kullandım)
2-3 Çorba Kaşığı Tereyağ
1 Yumurta Sarısı
Çörekotu
Susam
Tuz

Yapılışı

  • Ispanak yapraklarını yıkayın ve saplarını koparın,haşlayın. Sonrasında süzün ve ince ince kıyın (Bunu yufkanın üzerine atarken ellerinizle de yapabilirsiniz.)
  • Havuçları rendeleyin. Tereyağının bir kısmını eritin ve ıspanakla havuçları ayrı ayrı soteleyin. Bu arada fırını 180 derecede ısıtın.
  • İlk yufkayı düz bir zemine serin ve fırça ile tereyağ sürün. 
  • İkinci yufkayı üzerine açın ve yağlayın. Tuzla lezzetlendirdiğiniz ıspanakların hepsini bu kata dökün. 
  • Üçüncü yufkayı üzerine açın,yağlayın ve havuçları yayın.
  • Dördüncü yufkayı üzerine açın, yağlayın ve pastırmaları dizin.
  • Üst üste tüm yufkaları serdikten sonra kenardan birazcık içe doğru katlayın ki açılıp malzemeler dökülmesin. Sonrasında rulo yapın. Yumurta sarısını fırçayla her tarafına sürün. Üzerine çörekotu ve susam serpin.
  • Üstü kızarıncaya kadar yaklaşık yarım saat pişirin.

AFİYET OLSUN!!!

28 Kasım 2011 Pazartesi

Yine Yeni Yeniden...

Eveeeet Ramazan ayından beri bir rehavet bir oburluk derken tekrardan 74 kg olarak diyetisyenimin karşısına çıkınca başa dönmek kaçınılmaz oldu. Beni tanıyanlar bilir zaten öyle tombalak bi halim yok ama yine de göbekten kurtulmanın tam vaktidir dedim ve yeniden başladık boğazımı düğümlemeye...
Hem güzel olmaz mı şu aşağıdaki kıyafetleri gönlümce, rahat rahat giysem??? :)



27 Kasım 2011 Pazar

Dedemin İnsanları - Yüreğinize Sağlık...

Tamamen tesadüf sonucu haberdar oldum filmin varlığından ve konusunu okuyup fragmanı seyredince de hemen aldım biletleri. Çekimi, hikayenin akıcılığı ve pek tabi oyuncularıyla bence çok güzel bir film olmuş "Dedemin İnsanları"...
Hikayesi şöyle;

Ozan, Ege'de küçük bir sahil kasabasında yaşayan 10 yaşında bir çocuktur. Girit göçmeni dedesi Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları onunla "gavur" diye alay etmektedir. Yalnız kalmaktan korkan Ozan, başta dedesi olmak üzere ailesine kızar "Biz Türküz." diyerek onlara kafa tutar.


Ozan'ın dedesi Mehmet Bey, kasaba eşrafından, saygın bir adamdır. Kasaba halkına kol kanat gerer, sorunlarıyla ilgilenip, onlara yardım eder. Hoşgörürsüyle bilinen Mehmet Bey torununun bu durumundan dolayı üzülmekte ve endişe duymaktadır. Mehmet Bey daha yedi yaşındayken, ailesi zorla topraklarından kopartılmış, mübadeleyle Girit'ten göçmüşlerdir. Mehmet Bey'in en büyük arzusu ölmeden evvel doğduğu toprakları görebilmektir. Bu özlemle sık sık içinde mektuplar olan şişeleri Ege'nin mavi sularına bırakmaktadır.


DEDEMİN İNSANLARI, küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Kalabalık ve sıcak Ege insanlarının hikâyesini izlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, çok sayıdaki azınlığa, ihtilallere, bir defa daha ama bu kez farklı bir yerden bakacaksınız.

Bana aynı zamanda kendi dedemi ve onunla olan geçen çocukluk yıllarını hatırlattı. Biz de dedemle birlikte denize gider ve bütün yazı beraber geçirirdik... Filmi izlerken farkettim de ben dedemi ne kadar çok özlemişim... Nur içinde yat dedeciğim...

Niye Terlerim Haaa???



Merak ettim ve araştırdım. İyi ki internet denen bişey var :) 
iyi de insanlar neden terler??? İşte cevabı...



Genel olarak vücut sıcaklığının yükseldiği, dans, spor gibi fiziksel aktiviteler sırasında terleriz. Terleyerek vücudumuzun ısısını sabit tutmuş oluruz. Bunun için vücuda yayılmış en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. (Prof. Dr. Osman Müftüoğlu bu sayının 3-5 milyon olduğundan bahsetmiş.) Fiziksel aktiviteler dışında da heyecan, korku, utanma ve sıkılma gibi pek çok olay, fizyolojik bir neden olmadığı halde bizi terletir.
Vücut ısısı dış sıcaklıklar veya gerilim yüzünden artış gösterdiğinde kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin aktif hale geldiği vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Deri üzerinde oluşan ter bu durumda hemen buharlaşıp, deriyi soğutur. Bu sayede insan bir gün içinde kendini fazla yormadan iki litreye kadar su kaybeder. Terlemenin ikinci önemli fonksiyonu ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır. Bu nedenle saunalara sık sık gidilmesi önerilir.
Aynı koşullarda terleme oranı kişiden kişiye göre de değişebilir. Ortalama olarak bir insan günde 0.5 ile 1 litre arası terler.


Terleme nedir?
Terleme tümüyle istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir fonksiyonudur. Üstelik vücudumuz için iki önemli işlevi vardır; cildi nemlendirip, vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine katkıda bulunur.
Ter aslında salgılandığında renksiz ve kokusuzdur. Fakat, bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla çoğalarak bu salgının kötü kokmasına neden olur.
Terlemeye karşı ne yapabiliriz?
Ter kokusu için çok çeşitli çözümler var. En önemlisi temiz olmak. Bunun yanı sıra da terlemenin yarattığı rahatsızlığı bir takım önlemler alarak en aza indirebilirsiniz;
Rahat ve hava alan kıyafetler giyin. Özellikle pamuklu kıyafetleri tercih edin.
Vücut temizliğine özen gösterin. Özellikle koltuk altında oluşan istenmeyen tüyleri alarak kötü kokuyu büyük ölçüde önleyebilirsiniz.
Kahve, alkol ve yakıcı gıdalardan uzak durun.


Ne kullanmalıyız?
Ter kokusunu azaltmanın iki yolu var; Deodorant ve antiperspirantlarla gün boyu hoş kokmak çok zor değil. Ancak deodorant ve antiperspirant birbirinden ayrı şeylerdir. Bu iki ürün en çok terlemeye karşı verdikleri savaş konusunda birbirlerinden ayrılırlar;


Deodorantlar
Deodorantlar antibakteriyel bazı maddeler ve alkol içerirler. Bu sayede de bakteri üremesini denetim altına alarak, ter kokusunun oluşmasını önlerler. Terin ayrışması için bakteriler belirli enzimlere gerek duyar. Bu nedenle bazı deodorantlar bahsedilen bu tür enzimlerden içerir. Diğer yandan ise daha çok parfüm yağları içerdiklerinden dolayı da güzel koku yayarlar. 


Deodorant kullanırken dikkkat etmeniz gereken en önemli nokta deodorantı temiz ve kuru koltuk altına uygulamanızdır. Terli bir koltuk altına deodorantı sıkmak, oluşmuş ter kokusu ile deodorantın karışımından oluşan daha ağır ve kötü bir kokuya neden olur. Ayrıca giysinin üzerine sıkmak da kokuyu engellemez. Bu arada sprey deodorantları, koltuk altına 15 cm’lik mesafeden kutuyu dik tutarak püskürtmeniz gerektiğini de sakın unutmayın.


Anti-perspirantlar
Antiperspirantlar, terlemeyi deodorantlara oranla daha fazla önlerler. Ter oranını ayarlayıp, çok fazla ter üretilmesine engel olurlar. Ter üretimini aliminyum tuzları sayesinde engelleyip, ter bezlerini sıkıştırırlar. İçerdikleri alüminyum kloride ve benzeri aktif maddeler ile vücuttaki terlemeyi engeller, nemi azaltır ve kokuları sayesinde de tazelik verirler. İçindeki maddelere göre etki süresi ve gücü değişim gösterir.
Ancak antiperspirant ürünler daha çok pudralı formül içerdikleri için, genellikle koltuk altına uygulanmalıdır. Kıyafet üzerine sıkılan antiperspirant ürünlerin hiçbir etkisi yoktur. Koltuk altına sürülen antiperspirant ürün, ter bakterilerinin pudra tabakası dışına çıkmasını engeller ve böylece bakteriler kuruyup gider. Alkol içermediklerinden dolayı vücut için son derece hafiftirler. Ayrıca ferahlatıcı bir etki sağlarlar.
Tercihiniz ister deodorant, ister antiperspirant olsun, her ikisi de ter kokusunu azaltmak ve günlük yaşamda karşılaşacağınız gergin veya stresli anları kolaylaştırmak için size yardımcı olacaktır.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Deichmann Artık Yanıbaşımızda!

Tabi şimdi ne demek istiyor acaba diye düşünmüş olabilirsiniz eğer ayak numaranız 37, 38 ya da 39 falan ise. Ama benim gibi bir kocaayaksanız ve yeri geldiğinde 41 ve hatta 42 giyebilen bir ayak yapınız varsa bu çok güzek bir haber!!! 42 numaraya kadar bayan ayakkabısını bünyesinden bulunduran Deichmann mağazasının bir şubesi de Ümraniye Carrefour AVM nin içine açılmış!!! Bugün öğle arası şöyle bir turladım.

İşte size bir kaç model...



Bence çanta modelleri de fena değil. Çok kaliteli görünmüyorlar ama günlük kullanıp da parçalandığında üzülmeyeceğiniz cinsten...



20 Kasım 2011 Pazar

Kravatın Hikayesi


Savaşlar bazen umulmadık sonuçlar doğurabiliyor. Avrupa’nın göbeğinde 1618’den 1648’e kadar süren 30 Yıl Savaşları üzerinden asırlar geçti. Savaş sonrasında sınırlar ve dengeler değişti. Sonra yavaş yavaş taşlar yerine oturdu ve yaşam normale döndü, savaş unutuldu. Bugün 30 Yıl Savaşları’nın yaşamınızı hemen her sabah etkilediğini söylesek muhtemelen bir anlam veremeyeceksiniz...
Oysa tarih kitaplarında satır aralarında kalmış bir ayrıntı nedeniyle sadece sizin değil, dünya üzerinde yaklaşık 650 milyon erkeğin her sabah 30 Yıl Savaşları’nı yad ettiği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Kravatın doğuşu
1635’de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bir grup asker vardı ki kıyafetlerindeki bir ayrıntı nedeniyle diğer askerlerden rahatlıkla ayrılabiliyordu. Hırvat askerleri farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı.
Savaşa giden Hırvat askerlerini uğurlayan eşleri, sevgilileri, anneleri başlarından çıkarttıkları atkıları, sevdikleri adamların boyunlarına bağlamış ve birer düğüm atmışlardı. Bir yandan evlerinden uzakta oldukları sürece bu atkıları her gördüklerinde kendilerini ve evlerini anımsamalarını istiyor bir yandan da attıkları özel düğümlerin erkeklerini kötülüklerden koruyacağına inanıyorlardı.
Savaş sürerken, Hırvat askerlerin boyunlarındaki bağlar dikkatlerden kaçmadı. Kadınlardan yadigar bu uğurlar, Fransız modacıların elinde önemli bir aksesuara dönüşürken tabii ki süreç içinde büyük değişikliklere uğradı. Savaşa giden Hırvat erkeğinin boynuna eşarpını bağlayan Hırvat kadın ile sabah evden çıkarken eşinizin kravatınıza son bir biçim vermesi aslında ne kadar da birbirine yakın iki davranış. Üstelik aradan geçen asırlara rağmen...
Antik çağlardan 6. Yüzyılın ikinci yarısına kadar boyunlarını açıkta bırakmakta bir sakınca görmeyen erkekler, Rönesansla birlikte boynu çevreleyen yakaları keşfetmeye başladı. Bu yakalar 17. yüzyılda dantallerle renklendi ve modelleri çeşitlenmeye başladı.
1974 yılında, MÖ 3. yüzyılda yaşamış olan Çin İmparatoru Ch’in Shih Huang-ti’nin mezarı açıldığında moda tarihini de gözden geçirme gereği doğdu.
Huang-ti’nin mezarı çevresinde gerçek insan boyutlarında 7 bin 500 asker heykeli figürü bulunuyordu. İmparator dahil, her askerin taşıdığı bu aksesuar, akla sorular getirdi. Aynı dönemde Romalılar’ında özellikle soğuk mevsimlerde sefere çıktıkları zaman benzer bir yolla boyunlarını kapattıkları bilgisi de eklenince boyun bağının tarihçesi de sarsıldı.
İlk bakışta görünen, boyunlara takılan atkıların soğuğa karşı alınmış bir önlem olduğu idi; ancak Çin Kültürü’ndeki bir inanış, bu basit açıklamayı da havada bırakmış oldu. Çin kültüründe ademcik kemiği bedenin önemli merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor ve yaşam enerjisinin çıkış noktası olarak görülüyordu.
Çinli askerlerin boyunlarına taktıkları eşarpların, ademcik kemiğini korumak amacı güdüp gütmedikleri sorusu, beraberinde bu aksesuarın dinsel ve kültürel bir temeli olabileceği ihtimalini de gündeme getirdi.

Fransız subayların beğenisi
Değişik bilgiler olmakla birlikte boyun bağlarının 30 Yıl Savaşları’nda popüler olduğu kabul ediliyor. O güne kadar ‘ruff’ denilen bir tür yaka kullanan Fransızlar, Hırvatlar’ın kullandığı, ütüleme, kolalama gibi sorunları olmayan yeni boyun bağlarını kabullenmekte hiç mi hiç zorlanmadılar. Arazi şartlarında, ‘ruff’lardan çok daha kullanışlı olan yeni boyun bağları ayrıca sıcak kalmalarına da yardımcı oluyordu.
Savaş sonrasında evlerine dönen Fransız subaylar, yeni tanıştıkları bu kıyafeti günlük yaşamlarında kullanmaya devam ettiler. Kravat, özellikle askeri üstünlüklerini her fırsatta vurgulamaktan hoşlanan Fransız aristokrasisi arasında 1650’lerde moda şeklinde yayıldı. Fransızlar, kendilerine özgü revizyonlarla geliştirdikleri aksesuara ‘A la Croate - Hırvat Usulü’ adını takmıştı. A la Croate’ın, Cravate’ye, yani bugünkü kullanıldığı ‘kravat’ haline dönüşmesi sırasında şekli, kullanımı, yüklendiği sembolik anlamlar da tarihin aksıyla birlikte büyük değişiklikler gösterdi. Kravatın renkleri, kullanılan desenler, bağlama şekilleri sosyal sınıflar arasındaki farklılıkları, politik görüşleri yansıtan semboller oldu; modacılar tasarımlarını renklendirmek için kullanırken, ressamlar onlardan hiç de geride kalmayıp tasarımlarını resimlerinde sergilediler gizliden gizliye...
Kravatın erkek yaşamına katılmasıyla birlikte ciddi bir sorun da doğmuş oldu. Sabah uyanan erkekler, kıyafetlerine göre bir kravat seçmek zorundaydı artık. Bu seçim zaman zaman öylesine zorlaşabiliyor ki, kravatını belirleyip, ona göre elbise seçenlere bile rastlanıyordu...
Bir başka sorun da seçilen kravatın düzgün ve doğru uzunlukta bağlanabilmesiydi... Bu iki yepyeni sorunu ilk yaşayanlardan biri Fransız Kralı XIV. Louis oldu. Kral, her sabah uyandığında hizmetçileri, karşısına rengarenk ve çeşitli desenlerde kravatlarla diziliyordu. Doğru kravatı seçmek için harcanan zamandan belki daha da fazlası kravatın doğru bir şekilde bağlanmasına ayrılıyordu.
Bir süre sonra kralın beğendiği kravatlar ve bağlama şekillerine göre, gömleklerin hemen arkasına teğellenmiş kravatlar hazır olarak getirilmeye başlandı. Bugün bazı erkeklerin tercih ettiği ‘hazır kravatların’ atası da uyanık bir hizmetçinin bu dahiyane fikri olsa gerek...

Günümüzde kravat
Uzun ve tartışmalı bir tarihe sahip olan kravat, bugün dünyada yaklaşık 650 milyon kişi tarafından kullanılıyor ve yılda satılan kravat sayısı ise 800 milyonu buluyor. 1960’ların sonu, 1970’lerin başında çiçek çocuklar ve özgürlük şarkılarıyla birlikte, otoriteyi, düzeni temsil ettiği gerekçesiyle ciddi bir darbe yiyen kravat kullanımı, 1980’lerin ‘yuppi’leriyle birlikte yeniden gündeme oturmayı başardı. Bir tür kartvizit gibi boyunlarında taşıdıkları kravat ile gurur duyan erkekler, statülerinin bayrağı gibi gördükleri kravatlara olağanüstü önem vermeye başladılar.
1990’lar ise kravat için zorlu geçeceğe benziyordu. İtalyan ayakkabı devi Suparga’nın başkanı Franco Bossisia açıkça kravata karşı savaş açarak şu demeci verdi: “Kravat hiçbir işe yaramaz, erkeklerin çoğu ilginç bir kravat seçeyim derken rezil oluyor. Üstelik çok sıkıcı ve sıcak tutuyor.” Bossia’nın bir de iddiası vardı: “Beş yıl sonra, iş dünyası dahil hiç kimse kravat takmayacak.” Sinemanın usta yönetmeni Orson Welles de kravatı sevmeyenlerden. Usta sinemacıyı mı örnek alıyorlar bilenmez; ama son yıllarda en önemli törenler dahil, sahneye kravatsız çıkan oyuncuların sayısında ciddi bir artış var. Kravat karşıtı lobi ne derse ve ne kadar güçlenirse güçlensin, ciddiyetin ve statünün sembolü gibi görünen kravatın tahtını sarsmak hiç de kolay görünmüyor.

Kaliteli bir kravat
Erkeklerin giyim konusundaki bilgisini ve hatta genel olarak zevkini kravatı üzerinden yapılan değerlendirmeler belirtiyor. Doğru seçilmiş bir kravat, çok da iyi olmayan bir kıyafetin havasını bir anda değiştirebildiği gibi, kötü bir seçim de çok iyi bir kıyafetin tüm güzelliğini yutabiliyor. Durum böyle olunca erkeklerin derslerine iyi çalışmaları gerekiyor. Kaliteli bir kravatın özellikleriyle başlayabilir ilk ders. Eni 8.5 - 10 cm, boyu 140 cm. olan klasik bir kravatın yüzde yüz ipek olması kalitenin belki de en önemli göstergesi. Kravat kumaşları dokuma ve baskı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Kalın dokusu nedeniyle bağlaması güç olsa da dokuma kravatlar, kalitenin göstergelerinden biri. Dokuma kravatlarda en yaygın desen, diyagonal çizgiler olarak biliniyor. Son dönemlerde, ipek kravatların yanı sıra yün, yün-kaşmir, yün-ipek-keten ya da ipek-keten gibi karışımlardan da kaliteli ürünler çıkıyor.
Kumaşların kaliteyi belirlemesinin yanı sıra astar, tela ve dikiş özellikleri de kravatın önemli ayrıntılarından.
El dikişi olan kravatın arka kapamasında dikiş belli bir mesafede biter ve arka uç açıkta bırakılır. Buradaki amaç, kumaş ve telanın uyumlu hareketinin sağlanmasıdır.
Bazı kravatlarda bu bölümde ipek iğnesi kullanılırken, bazı kravatlarda da iplik ucu dışarıda bırakılır. Bu iğnenin çıkartılmaması ve ipliğin kesinlikle kopartılmaması gerekir. Kalitenin son ve önemli göstergesi ise, astarda markasının dokunmuş olmasıdır.
Bütün bunları öğrenmek zor gelen erkekler için başarısı kanıtlanmış bir yöntem de kravat seçimi konusunun eşlere havale edilmesi.

Kravatın incelikleri
 Kravat ucu, pantolon kemerinin alt hizasına gelecek şekilde bağlanmalı.
 Çözüldüğü zaman ilk boyuna geri dönmeli.
 Çıkarması kolay olmalı.
 Rutubetli yerlerde bırakılmamalı.
 Kesinlikle ütülenmemeli (Kuru temizleme esnasında preslenmemeli)
 Geceleri kesinlikle bağlı bırakılmamalı.
 Örgü kravatlar, uzamasını engellemek için yuvarlak şekilde muhafaza edilmeli.
 Kot pantolonla birlikte, bez kumaştan yapılmış sportif bir model tercih edilmeli.
 Kravat düğümü çekiştirilerek açılmamalı.
 Asla astarı görünmemeli.
 Ceketin sol cebine konan süs mendiliyle uyumlu OLMAMALI.
 Her zaman gömlekle tezat oluşturmalı ancak tam aksi bir seçim de yapılmamalı.
 Diyagonal dokuma kravatlar takım elbiselerle kullanılmamalı. (Takım elbiselerle, mikro desenli dokuma kravatlar tercih edilmeli.)
 Yün ve kaşmir kravatlar soğuk günlerde, ağır kumaşlarla kullanılmalı.
 Keten ve keten karışımlı kravatlar ise sadece yaz mevsiminde ve pamuklu, keten kıyafetlerle tercih edilmeli.

Türkiye’de kravat
Osmanlı İmparatorluğu içinde kravat takan ilk padişah Sultan Abdülmecid olarak biliniyor. Batılılaşma harektleri etkisinde öncelikle aydınlar arasında kendine yer bulan kravat, padişahın da tercih doğrultusunda devlet dairelerine girmiş oldu.
Cumhuriyetin ilanı ve kılık kıyafet devriminin etkisiyle önce kentlerde ardından kasabalarda yaygınlaşan kravat kullanımı, bir süre sonra halk arasında popülaritesini yitirde ve ‘özel günlerin sembolü’ olarak gardroplara kaldırıldı. Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte gardroplardan çıkartılan kravatlar iş yaşamının kıyafet unsrlarından biri olarak günlük hayatımıza girerken, devlet geleneğinde etkisini hep sürdürdü. Bugün, devlet memurları, lise öğrencileri ve iş dünyası için olmazsa olmaz bir zorunluluğa dönüşmüş gibi görünüyor.

Kravat bağlamak ciddi iştir
Gazetelerde yer alan bir habere göre İngiltere’nin ünlü Cambridge Üniversitesi’nden fizik doktoru Thomas Fink ve Yong Mao, kravat üzerine yaptıkları ciddi ve uzun süreli bir çalışmanın sonucunda kravat bağlamanın teorisini geliştirdiler. Bilim adamlarının çalışmasının temelinde kravatın ‘bir geometri objesi’ olarak değerlendirmeleri yatıyordu.
Biri yavaş hareketlerle kravatını bağlarken, diğeri elinde kamerayla bağlama hareketlerini kaydeden bilim adamları, bu görüntüleri defalarca izledikten sonra bir sonuca ulaştılar. Matematikçiler arasında ‘random walk’ olarak bilinen, kravat bağlarken yapılan hareketleri birbirine bağlayan bir haritaya ulaşmışlardı. İşte ortaya çıkan bu harita, yaygın olarak bilinen birkaç stilin çok ötesinde tam 85 olası kravat bağlama tekniği olduğunu ortaya koyuyordu.
Geçmişte kullanılan kravat bağlama yöntemlerini de inceleyen bilim adamları bizleri de ilgilendiren aktüel sonuçlara da ulaşmıştı ki bunların en ilginçlerinden biri günümüz erkeklerinin kullandığı kravat bağlama yönteminin, 19. Yüzyıl Londra’sında otobüs şoförlerinden yadigar kaldığı gerçeğiydi.

Bu yazı ntvmsnbc.com dan alınmıştır.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Dumanı Tüten Ezo Gelin Çorba

Eskiden içtiğim tek çorba EzoGelin Çorbası idi. Başka hiçbir çorbayı içmez, koydurmazdım bile tabağıma… Sonradan domates çorbasına alıştım ve onu mercimek çorbası takip etti. Şimdi yine bir çok çorbayı içiyorum işkembe hariç J

Ezogelin çorbası bana hep yapımı zor gelirdi. Beceremem diye o kadar ön yargılıydım ki, internetten tarifine bile bakmamıştım daha önce. Geçtiğimiz Pazar günü gaza gelip internetten tarif aradım. Bir çok tarifte et suyu kullanılıyordu. Ben et suyu kullanmadan ve malzeme manyağı yapmadan kafa göre bi tarif aldım uyguladım. Sonuç; evet tam olarak ezogelin olmadı belki ama tadi harika idi. Tam olarak olmamasının sebebi kullandığım biber salçasının acılı olmasıydı ancak bu çorbaya harika bir tat vermişti. Siz de deneyin…
Malzemeler
1 su bardağı kırmızı mercimek
1 adet büyük boy yemeklik doğranmış soğan
2-3 diş çok ufak doğranmış sarımsak (rendeleseniz de olur)
1 kahve fincanından biraz daha az bulgur (ince bulgur)
1 çorba kaşığı domates salçası
1 çorba kaşığı biber salçası
Kekik
Nane
1/2 limonun suyu
1,5-2 litre sıcak su (bence 1.7 ideal)
1 çorba kaşığı tereyağı (margarin de olur)
Tuz, karabiber ve kırmızı pul biber hatta biraz da varsa isot
Sıvı yağ


YAPILIŞI


Biraz sıvı yağda yemeklik doğranmış soğanları ve sarımsakları kavurun.
Üzerine salçaları ekleyip kavurmaya devam edin.
Daha sonra kırmızı mercimekleri yıkayıp, ilave edin ve rengi donene kadar kavurun. Üzerine kaynar suyu ekleyin.
Bulguru ekleyin.
Çorba kaynamaya başlayınca tuzunu ayarlayın, biraz karabiber ve limon suyunu ekleyin.
Ayrı bir tavada tereyağını eritin ve içine nane, kekik vs. ekleyip kızdırın ve çorbaya ekleyin.
Çorba kıvamını aldığında ocaktan alın. Ben biraz soğuduktan sonra blender dan geçiriyorum.

İsterseniz servis yaparken üzerine kuru maydanoz serpebilirsiniz.

1 Kasım 2011 Salı

Uzak Durun - Evim.net

İnternette gezinirken nereden bulduğumu bile hatırlamadığım (sanırım Facebook reklamı idi) bir reklamdan buldum bu siteyi. Başta değişik gelmişti aslında. Giyim yerine sadece ev ürünleri satan bir alışveriş sitesi...

1-2 hafta sürekli takip ettim ve sonrasında da bi siparişim oldu. Siparişi 14 Ekim'de vermiştim ve teslimat tarihi olarak da 25-27 Ekim denmişti ancak bugün 1 Kasım olmasına rağmen ürün kargoda bile değil. Müşteri hizmetlerini aramak için destek sayfasını açtığınızda aşağıdaki gibi bir uyarı yapılıyor size;
"Lütfen bize ulaşmak için öncelikle destek departmanından mail atmayı deneyiniz. Telefonla irtibat kurmakta yoğunluktan ötürü sorun yaşayabilirsiniz."

Siz düşünün artık müşteri hizmetleri bu kadar yoğun neden olabilir acaba???

Mail atıp durumu sorduğumda aşağıdaki gibi bir cevap geldi(aynı gün cevap verilmedi, ertesi gün aldım bu maili)

Sayın Üyemiz,
Süperyaa kampanyasına ait siparişler bugün kargoya verilmiştir. Kargo takip numarası en kısa sürede sisteme yüklenecektir. Yine de iptalini istiyorsanız kargonuzu kabul etmeyerek iade gönderebilirsiniz. İade gönderiniz ulaştığında aideniz yapılacaktır.

İlginize teşekkür eder, keyifli alışverişler dileriz.
Saygılarımızla,
Evim.net Müşteri Hizmetleri

Bu mail pazartesi günü atıldı ancak halen siparişim "Tedarik Aşamasında" gözüküyor ne garip değil mi? ŞikayetVar internet sitesinde de bu alışveriş sitesi ile ilgili bir çok şikayet mevcut...
Bu sitenin müşterilerini mağdur etmekten başka bir işe yaradığını sanmıyorum. Dikkatli olun ve bu siteden alışveriş yapmayın...

Kış Düğünleri

Kış aylarında olması muhtemel bir düğünümüz var ve kapalı mekanda gerçekleşecek kış düğünü için ne giyeceğini bilmeyen bir de ben :)
biraz internette araştırma yaptım ve günlük Markafoni turumu atarken "Eda Taşpınar & Hale Caneroğlu" kampanyasından Roman markalı elbiseyi beğendim.

Amacım bu elbisenin altına siyah kalın bir çorap giyip altında da siyah rugan ya da deri siyah topuklu bir ayakkabı ile kombinlemek idi ancak kıyafet gelip de 40 bedene sığamayınca mecbur geri gönderdim. Sanki 42 de büyük gelicek gibiydi ama neyse  :) (Valla normalde Roman'da 40 bedene giriyorum :) ) Bir de elbise tam resimdeki ve hayalimdeki gibi olmadı. İçime sinmediği için de geri gönderdim. İade sürecindeyim.
Keşke şunlardan birini alsaydım.



Özellikle krem rengi olanı çok beğenmiştim ama hem onun fiyatı biraz daha tuzluydu hem de kış günü o kadar da açık renk giymek istemedim. Sanki bu modeli siyah çorap ve siyah topuklu ayakkabı ile giyseymişim daha iyi mi olacakmış ne? Evet pişmanım :)